Motosiklet Aşkı / Love Of Motorcycle





Öncelikle çocukluğuma inelim, nereden geliyor bu motosiklet aşkı? her şey küçük basit saçma sapan bir oyuncakla başlamış ( o yaşlarımı pek hatırlamadığım için annemden dinliyoruz bu kısmı ), o yaşlar da beni mutlu eden tek şey, tuvalete bile onsuz gitmediğim tek oyuncak ya da eşya her ne derseniz diyin memet abi imiş, memet abi motosikletli oyuncağımın ismi, kimdi bu memet abi neyin nesidir, ne annemler biliyor ne de ben belki memet abi biliyordur her neredeyse, Hayır nasıl bir rahatsız çocukmuşum da ben oyuncağımın ismini memet abi koymuşum ? Bununla ilgili şöyle bir teorim var, bir gün bir yerlere gitmişizdir, alışveriş merkezi falan orada annemin dalgın olduğu bir anında motosikletli bir abi gözüme çarpmıştır, hatta gelip beni sevmişte olabilir övünmek gibi olmasın çok tatlı bi çocuktum çünkü, 2-3  yaşında ki bebeğe ismini sorma girişiminde bulunmuştur benden agu-gugu duyunca da kendini memet abi olarak tanıtmış olabilir, elimi falan sıkıp bak şu da benim motorum, ilerde bi motorlu oyuncağın olursa adını lütfen memet abi koy olur mu ufaklık diyip başımı okşayıp sırra kadem basmış olabilir. Ya da arabayla bir yerden bir yere giderken koca bir enduronun üstünde arabanın yanında şimşek gibi geçmiş motosikletli bir süvari olarak kahramanım olmuş olabilir, çok fazla isim dağarcığım olmadığı için de yaygın bir isim olan memeti koymuş olabilirim. Ama dikkatinizi çekerim motosikletli oyuncağımın adı mehmet abi değil, bıcır bıcır memet abi, agulu gugulu, Neyse bana oyuncak almaya gittiklerinde ben muhtemel böyle bir bilinçaltı ile hareket etmiş olabilirim ki bu motosikletli oyuncağa yapışmışım ve ağlaya zırlaya zorla aldırmışım. ( Çocuklar anıra anıra ağlamayı mutlaka kullanın her zaman işe yarıyor :)) Neyse ailenin şımarık çocuğu olarak gördüğü her şeyi isteyen ve ağlayıp zırlayan ben bu motosikletli oyuncağı edindiğimden beri başka bir şey görmez olmuşum, Motosikletli oyuncağım, oyuncaktan öte aşkım olmuş, hatta yatarken peluş oyuncaklara değil memet abimle birklikte uykuya dalıyormuş sımsıkı tutup hiç bırakmıyormuşum.
Günlerden bir gün uyandığımda memet abi yanımda yokmuş, sanki kıyamet kopuyormuşcasına çığlıklar atıp ev ahalisini başıma toplamışım, annemi görünce basmışım hıçkırığı, hünküre hünküre, hatta höyküre höyküre ağlamışım anneciğimin boynunda, dudaklarımdan zırlamayla karışık iki kelime çıkıyormuş, memet abi! Ne memet abiymiş arkadaş! Bir önceki gece koynumda birlikte uyuduğum motosikletli oyuncağım sırra kadem basmıştı, evin her bir köşesini fellik fellik aramamıza rağmen bulamamışız, 4 yaşında ki çocuğunun üzüntüsüne ve kederine dayanamayan annem gidip aynısından bir tane daha almış, Eve gelip al buldum diye bana verince bir an heyecanlanmışım, Kısa bir evirip çevirmeden sonra basmışım feryat figanı tekrar " bu memet abi değil " Nereden anladın be Allah'ın bebesi sadece 4 yaşındasın daha! oyuncağı fırlatıp atmışım kalkıp aldığım yerden bir başka duvara fırlatmışım tekrar ve tekrar! Ama yoktu memet abi beni terketmişti, o uyduruk motosikletli oyuncağım artık yoktu ve dünya 4 yaşında ki bir çocuk için yaşanılmaz katlanılmaz bir yer haline dönüşmüştü, günde litrelerce süt içip kederleniyormuşum, gökyüzü her zaman karanlık, güneşim yitip gitmişti. Gün içerisinde beni uyutmadıkları süre içersinde camın önüne oturur öylece uzaklara bakıp küçük motosikletli oyuncağımın geri dönmesini beklemişim. Fakat hayır, çok daha kötüsü olmuştu, o evden taşınıyorduk, memet abi sadece o evi biliyordu! sadece evden taşınmakla kalmıyordukta, şehir hatta ülke değiştiriyorduk, kıbrıstan ta ağrı'ya kadar. Artık olan olmuştu Memet abi ile birbirimizi sonsuza dek kaybetmiştik, çocukluğum uyduruk bir motosiklet yüzünden yitip gitmişti, yaşıtlarım dışarda oynarken ben pencere kenarında onları küçümseyip memet abisiz bir dünyada nasıl yaşadıklarını düşünürmüşüm, ha memet abi gittikten sonra inanılmaz bir oyuncak düşmanlığı baş göstermişti bende, eksikliğini gidermek için satın alınan her oyuncağı tereddüt etmeden vahşice parçalara ayırıyormuşum o zamanları hayal meyal hatırlıyorum, ama asla tatmin olmuyordum daha fazla parçalamalıydım, o zaman da kapı komşumuz imdadıma yetişmişti, beni evlerine alıp, dinlediğim ve kafa salladığım her metal müzik için bir adet oyuncak araba hediye ediliyordu, kısa sürede dinlenebilecek bütün metal albümlerini bitirmiş, boynum en az hulk kadar kalınlaşmış, biçimsiz bir yaratığa dönüşerek mahallede oyuncak katili olarak nam salmıştım, ben dışarıya çıktığım zaman aileler çocuklarını hızla sokaktan alıp, kapılarını kitlerdi, yalnızdım, terkedilmiştim ve öfke doluydum, insanlar benden korkuyor asla çocuklarıyla oynamama izin vermiyorlardı. Yine başka bir şehire taşınma vakti gelmişti ağrıdan ankara'ya 6 yaşımdaydım ve memet abinin eksikliğini başka şeyler doldurmaya başlamıştı, Ankara'ya geldiğimde mahallemizde ki çocukların yarısında bisiklet diğer yarısında da paten vardı, sabahtan akşama kadar bisikletliler polis, patenliler hırsız oluyordu ve birbirlerini kovalıyorlardı, amcamın bana aldığı patenle hırsızlar çetesine dahil olmuş ve kısa zamanda muhteşem bir paten kullanıcısı olarak mahallenin en meşhur hırsızı olmuştum, herkes benimle takılmak istiyor, polislerden bile hırsızlara geçiş yapanlar oluyordu, yaklaşık 15 kişilik bir çetemiz vardı ve yalnızca 2 kişi çok iyi paten kayabiliyorduk, polisler üstünlük kurmaya başlayınca bu 13 kişiyi 2 kanka eğitmeye başladık mahallede ördek sürüsü gibi dolanıyorduk, biz önde müritlerimiz arkada. Manevralar bilek hareketleri yükseklerden zıplamalar, acil kaçış stratejileri vs. 7.ci yaş günümde babamın iğrenç ihaneti ile karşı karşıya kalmıştım bana bir bisiklet almıştı, partime gelen bütün hırsız çetem bu rezalete tanık olmuş ve beni oy birliğiyle gruptan atmışlardı, o günden sonra babamı hiç affetmedim, hayat bir kez daha son derece acımasızlaşmıştı ve ben yine yalnız kalmıştım, fakat bu seferde ilk okulun ilk günü hayatımı kurtarmıştı, kalabalığın arasında gördüğüm kızın dudaklarına tutkuyla yapışmış ve kaçıp uzaktan ağlamasını seyretmiştim, memet abiden sonra ilk kez aşık olmuştum, hayatımda gördüğüm en güzel kızdı ve o an her şey anlamını yitirmişti, memet abi, paten, hırsız çetem, her şey silinmişti kafamdan, derken babasından yediğim tokat ve sınıf öğretmenimin araya girmesi hala daha hatıralarımın en önde geleni. Öğretmenimin ismini ve kurduğu cümleyi hiç unutmuyorum, "bunlar daha çocuk, aşkları saf ve temiz" bu cümleler hayata bakış açımı değiştirmişti. öptüğüm kız benden ilk okul hayatım boyunca hep nefret etti, bense aşkla onu hep takip ettim,

8 yaşında serserinin teki olmuştum, kızlara sapıkça yaklaşımlarda bulunuyor çetemle birlikte hoşlanmadığımız çocukları evire çevire dövüp eğleniyorduk, babamın adını "kasa" koymuştum, hayatıma para bu dönemde dahil olmuştu ve bütün değerlerim yok olmuştu. Öfkeli, kavgacı, ailesine saygı duymayan iğrenç bir ergen olmuştum, o dönemlerde vitesli bisikletler oldukça meşhurdu, ve bütün arkadaşlarımın bisikletleri vardı, Ben hariç! İğrenç davranışlarım sonucu ailemle sürekli kavga halindeydim ve bana bisiklet alınmıyordu, onlar bu talebimi reddettikçe daha da hırçınlaşıyor hayatı daha da yaşanılmaz hale getiriyordum, Baktım ki bu taktik artık işe yaramıyor aksine boyuna sopa yiyorum, durulma stratejisini benimsedim, artık acıtasyon yapıyordum ama duygusuz asker babaya kesinlikle işlemiyordu, tam 3 yıl boyunca bana bisiklet alınmadı ve ben o zamanlarda ciddi ciddi oluşmaya başlayan iki teker aşkımı arkadaşlarımın bisikletleriyle gideriyordum, Artık iki teker benim için bir oyuncakdan çok daha öteydi, hayat felsefem "memet abiyi düşünme, memet abi sen ol" olmuştu, ama babam asla bana vitesli bisiklet almamıştı, bu yüzden arkadaşlarıma ayak uyduramıyordum ve yalnız kalıyordum, en sonunda arkadaşlarımla bağım tamamen kopmuştu, O kadar kederli ve mutsuzdum ki kapıcının bebesinin bile vitesli bisikleti varken benim bisikletim yoktu, bir türlü kabullenemiyordum! tekrar paten kaymaya başladım ve bir süre kendimi patenle oyaladıktan sonra yine taşınma olayı gündeme gelmişti, Ankara'dan Erzurum'a... Erzurum'a taşındığımızda babam benimle dalga geçer gibi vitesli bisiklet almıştı, Yılın on ayı kar ve buzlu olan zeminde bisikletle ne yapacağımı bilemediğimden bodrumda çürümeye yüz tutmuştu. 2 sene sonra Lise sınavını kazanıp pas tutmuş bisikletimle birlikte istanbul'a geldim, bir kaç ay üzerine sıkılmış, fazla yorucu olduğuna ikna olmuştum.

Yine bir 3 yıl sonra

Motosikletli oyuncağım olan memet abinin beni terketmesinin üzerinden yıllar geçmiş, ortaokulu bitirip liseyi kazanmış, onu da bitirmek üzereydim, yaşım büyüdükçe yaşadığım çevre daha da genişlemiş artık mahalle bebesi olmaktan çıkmış kadıköyde orda burda takılan bir ergen oluvermiştim, Bir gün caddenin karşısına geçmek üzereyken, gürleyerek önümden kocaman bir makina geçmişti, istemsizce What are you tepkisi verdim, işte asıl hikaye buradan sonra başlıyordu, gördüğüm bir Harley Davidson'dı ve her şeyiyle birlikte gözüme direk plastik memet abi oyuncağım gelmişti! O gün kariyer, aşk meşk her türlü ergen hayalimi bir kenara bırakıp o motora sahip olmayı to do listemin en başına eklediğim gündü. Çulsuzlukla geçen öğrencilik hayatım boyunca bir gün bile o motosikletin hayalini kurmadan geçirmiyordum, Derken üniversite bitti ve mesleğe ilk yük gemilerinde 4. kaptan olarak adımımı attım, Sefere çıkmama günler kala, seferde okurum düşüncesiyle kitapçıya girmiş, kitapları kurcalıyordum ki gözüme bir kitap çarpmıştı, "Cehennem Meleği" kapağında motosikletli ve kasksız bir abi dünyayı umursamadan sürdüğü motoruyla beni cezbetmişti. Direk aldım ve daha o gece kitabı uykusuz kalma pahasına da olsa bitirdim, sefer boyunca iki kez daha okumuştum. İşte dedim, dahil olmak istediğim, yaşamak istediğim hayat buydu, iki tekerin üzerine atlayıp rüzgarın tadını çıkarmak ve özgürlüğü yaşamak iliklerimde hissetmekti. Kitap dünyanın gelmiş geçmiş en büyük motosiklet klübü başkanı tarafından yazılmış ve klüp hayatını anlatıyordu, o kitap ile birlikte yolumu bulmuştum, seferden döner dönmez, Türkiye'de böyle bir oluşum var mı yok mu araştırıp buldum, ve 2 yıl gibi bir süre bu efsane kültürün efsane yaratıcılarının arasında bir sempatizan bir destekçi olarak yer edindim kendime. Kendi Harleyimi almak için sabırsızlanıyor hatta gözüm hiç bir şey görmüyordu, motosiklet kullanan kardeşlerim bunu çok iyi anlarlar ama motosiklet kullanmıyorsanız bu satırları bu abartılıymış gibi gelen cümleleri anlamamanız çok doğal. 4. kaptan olarak ilk seferim sonrasında hayalini kurduğum motosikleti kredi çekerek aldım, üstüne eğitimde aldım, hayatımda hiç motor kullanmamıştım çünkü. Motorumu teslim aldığım ilk gün maslakdan doğruca ortaköy sahiline gitmiştim, o kadar mutluydum ki, o an kıyamet kopsa yer yüzünün en mutlu insanı olarak gözlerimi yumabilirdim. artık zamanımın büyük çoğunluğu motorumla başbaşa geçiyordu, 2 günde bir kendi ellerimle yıkıyordum ama öyle basit bir yıkama değil, ulaşamadığım yerlere kulak temizleme çubuğu ve diş fırçası kullanıyordum motorun her bir bölgesi için ayrı bez kullanıyordum, en az 3 -4 saatimi alıyordu ama nasıl bir zevk nasıl bir tat anlatamam, sonra alıp krom parlatıcısıyla saatlerce krom kaplı bölgeleri parlatıyordum. 3 ay nasıl geçti anlayamamıştım bile, motorumu bırakıp bir türlü sefere çıkamıyordum. O zaman mesleğimden soğuduğumu farkettim, ayda 7000tl maaş almaktansa 1-2 bin tl alır motorumla birlikte olurum diye düşünüyordum, 3 ay sonunda viraja girdiğim esnada hızlı gelen bir arabanın arkadan çarpmasıyla kendimi yerde bulmuştum, uzunca bir süre yerde sürüklendikten sonra kendime geldiğimde fırladığım gibi motoruma koşmuştum, ister inanın ister inanmayın, kendi canımmış vücudumun bir parçasıymış gibi üzülmüş içim parçalanmıştı, bir kaç çizik dışında motorda hiç bir hasar yoktu ama sonuçta o benim için bedenimin bir parçasıydı ve canımız yanmıştı, öfkeyle bana çarpan adama döndüm o an öldürme iç güdüsüyle doluydum inkar edemem, fakat adamın ailesi yanındaydı ve hepsi bembeyaz olmuştu korkudan, benden korktuklarından değil tabiki, canıma bir şey oldu korkusundan, o an sinirlerim yatışmış ve sitemimi el kol hareketleriyle dile getirmiştim, motorumu yerden kaldırıp kaldırıma oturmuş, bacaklarımın titremesinin bitmesini bekliyordum, bana verdikleri 1 şişe suyu kana kana içmiştim, o an farkında değildim ama sol ayak bileğim düştüğüm esnada motor altında sıkışıp kalmıştı ve sıcaklığına bakılırsa oldukça ciddi acılar çekeceğime işaretti, neyse ki dahil olduğum klüpten bir arkadaşım benimle beraberdi gideceğimiz yere ulaştık ve orada geçen 1 saatin sonunda ayağım tamamen işlevini yitirmişti, evim 4 leventteydi ve ben yenibosna civarlarındaydım, Klüpten bir başka kardeşimi daha çağırdık, biri beni arkasına aldı diğeri de motorumu kullandı ve önce hastaneye sonra eve geldik, vücudum asfalt yanığıyla kaplanmıştı fakat ayak bileğimde her hangi bir sorun yoktu, en azından kırık, çatlak, çıkık yoktu, ama eklem kayması ve dokularda ciddi bir tahribat söz konusuydu, sürüklenme esnasında ayak bileğim 180 derece dönmüş. 6 ay gibi bir süre tam anlamıyla yürüyememiştim, fakat haftada bir kez acı çekerek de olsa motoruma biniyor ve klüp toplantısına gidiyordum, Sefer boyunca biriktirdiğim para suyunu çekmişti ve acilen sefere çıkmam gerekiyordu, tam o esnada askere gitmem gerektiğini bildiren bir posta almıştım, ve annemle babam boşanma kararı almıştı, babam evden ayrılınca evin bütün masraflarını ben üstlenmiştim, babam zerre yardımda bulunmuyordu, param bitince ve askere de gidecek olmam sebebi ile motorumu ağlaya zırlaya satma kararı almıştım, değerinden çok düşük bir fiyata hızlıca tanıdığım bir arkadaşıma sattıktan sonra ben askerdeyken gerek kredi borcuma gerek aileme yeter düşüncesiyle askerlik şubesin gittim ve bir anda her şey değişmişti, 3 ay ek tecil hakkım olduğunu öğrendim, ve tekrar gemiye çıkmak için hazırlıklarımı yaptım, fakat ağır depresyondaydım, motorun gitmiş olması beni derinden etkilemişti ve parayı çarçur edip kendimi oyalamaya çalışmıştım, bir 3 ay daha gemiye gitmem aksayınca motorun satışından aldığım parada bitmiş ve hesabımda eksi değerlere hızla yol alırken gemiye çıkmıştım, alel acele çıktığım bu sefer şu yaşıma kadar edindiğim en kötü tecrübe olmuştu, sürekli fırtınalı denizlerde seyir yapıyorduk, gemide çekilmez bir ortam hakimdi ve çalışma şartları oldukça kötüydü, geminin kondüsyonu kabus gibiydi adeta, şirket zerre umursamıyor aksine personeline haksızlık üstüne haksızlık yapıyordu, 5.5 ay kaldım o gemide ama bu kez para biriktiremiyordum ailemin sorumluluğunu üstlenmiştim ve paranın büyük kısmı onlara gidiyordu bundan şikayetçi değildim aksine mutluydum, diledikleri kadar harcamalarını istiyordum fakat bir yandan da tekrar motor almam gerekiyordu fakat öyle bir nokta gelmişti ki şirketin yaptığı haksızlıklara tahammül edemeyip gemiden ayrılmak zorunda kalmıştım, motor hayalim yalan olmuştu. bu şartlar altında daha ne kadar yaşabilirdim diye sorgularken bugün 22 mart sabahında bu satırları yazıyorum. Gemiden dönmemin üzerinden 5 ay geçti, gemi hayatından tamamen vazgeçmiş ve iş arar bir haldeyken starbucks'a yaptığım iş başvurusu kabul edildi, hayatıma yeteneklerim ve vasıflarım gereği barista olarak devam edecek değilim fakat şimdilik durum bu...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kaptanın Seyir Defteri "Eleanor D" Bölüm 1

Aileler Gemide!!!

Son Sefer Üzerine 1 yıl.