Ölümün Karşısında Çaresizlik... Dünyanın en güzel kedisi aramızdan ayrıldı...
Nereden başlasam bilemiyorum, her şey o kadar taze ki şuan, belki yazmak iyi gelir diye düşünebildim, sanırım en başından başlarsam gerisi gelecektir,
Bundan 7 ay önce, uzun ve yorucu bir seferin ardından, meslekten ayrılma girişimleriyle geçen 6 ay üzerine iyi kötü mutlu olduğum bir işe nihayet girmiştim, gerek motorsuzluk gerek borçlar gerek yalnızlık ağır bir depresyon hali içersindeydim, Annem bir kaç günlüğüne bana destek olmak adına yanıma gelmişti, bir akşam en yakın arkadaşlarımdan birisi elinde 2 yavru kediyle çıkageldi, bunlardan birisi senin ama hangisi sen karar ver dedi, Annemle yavrulara şöyle bir baktık, daha önce kuş bile beslememiştim, kedileri de pek sevmezdim, daha çok köpeklere karşı sevgi duyuyordum fakat bahçeli evde oturmadığımız için hayvana eziyet olmaması açısından hiç sahiplenme girişiminde bulunmamıştım...
Yavrulara uzun uzun baktık, ikisi de bir avuç o kadar tatlılardı ki, Arkadaşım kucağında tutuyordu, dedim serbest bırak hayvanları, biz değil onlar bizi seçsin... Miniklerden biri arkadaşımın yanına hemencecik yattı, üzgün ve ürkek görünüyordu, diğeri ise bir anda fıldır fıldır evin içinde gezinmeye başladı, her köşeye giriyordu, enerji, hayat doluydu, uzunca bir keşif dolaşmasının üzerine kendisine bir yer seçti ve miskinlik yapmaya başladı, dedim kararımızı verdik... uzun kulaklı, çelimsiz ama bir o kadar heyecanlı bir tekirimiz oluvermişti, çizgileri o kadar güzeldi ki, sanki uzun kollu giymişte kollarını sıvamış gibi duruyordu ön patilerinde ki çizgiler. Arkadaşım diğer ufaklığı alıp gitti, biraz mama, biraz kum bıraktılar, Kuzucuğumla aşkımız o gün başlamıştı,
Belki de dünyanın en meraklı kedisini sahiplenmiştim, ilk haftanın acemiliğini annemle birlikte atlatınca annem gitti ve biz başbaşa kaldık, ben sabahları işe gidiyor, akşam geç saatlerde dönüyordum, genelde hava karardığı için farkettim ki yavru karanlıktan korkuyor, artık sabahları ışığı açık bırakıp gidiyordum, ama aklım onda kalıyordu, O dönem de bir arkadaşımla birlikte yaşama kararı aldık, o nispeten benden daha erken saatte evde oluyordu, bir nebze olsun miniğim evde daha az süre yalnız kalacaktı.
Günler geçmeye başladıkça baktım ki depresyonum bir anda kaybolup gitmişti, işten eve koşa koşa dönüyor, miniğimle oynaşıyor sevişiyorduk, gün be gün büyüyordu ufaklık, ama değişmeyen tek şey, her gece boynuma kıvrılıp uyuyor olmasıydı, ben yatağa yattığım zaman mırıl mırıl gelir boynuma kıvrılır, tatlı tatlı masajlar yaparak beni uyutur sonra da kalkıp ya ayak ucuma ya da yastığın diğer ucuna o portakal kafasını yaslayıp uyurdu, sabah kim önce uyanırsa diğerini uyandırırdı, artık alarm kurmama gerek kalmamıştı, o küçücük ıslak diliyle yüzümü bir güzel yıkayarak uyandırırdı beni, uyanmadığım zaman direk gözlerime saldırırdı, ta ki açılıncaya dek... güne sıcacık nefesi, meraklı bakışları ve mırıltısıyla uyanırdım,
Henüz 4 aylık olmuştu ki annem, kardeşim ve teyzem geldiler, yazı birlikte geçirecektik, 4 aylık olmasına rağmen ancak o zaman isim koyabilmiştik miniğime, hiç bir şey yakıştıramıyordum, patileriyle boks yapmayı çok sevdiği için önce rocky koyduk sonra dedim olmaz, başka bir sürü isim üzerine miu olsun dedik, çünkü o minik narin kibar sesiyle miyav dediğil de miyuv diyordu :) İsmine çok kısa bir sürede alışmıştı, sanıyorum mutluydu da isminden, Her şey o kadar güzeldi ki onunla, fakat aksilik işte belki de miniğimin kaderinin yazıldığı gün, işte olduğum saatlerde kardeşim aradı, bizim ufaklık arıyla oynarken, hain arı bunu sokmuş, patisi ve çenesi şişmiş, daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadığımız için panik olduk, veterinere götürün dedim, Götürdüler, ben de şans o gün mesaiye kaldım ve eve geç döndüm, sabah işe giderken bıraktığım kediden eser yoktu, sessiz sakin, durulmuş böyle sanki bana kızmış bir haldeydi, veteriner de aşı zor yapmışlar bir kaç defa iğneyi saplamak zorunda kalmış veteriner hekim, kuzucum bayağı ağlamış bağrınmış, çırpınmış, yanında her ne kadar tanıdığı yüzler kardeşim ve teyzem olsa da ben yokum, korkmuş işte, haftalar geçmesine rağmen kuzucuğum sanki depresyonda gibiydi, sürekli yatıyor, oyun oynamıyor sadece yemek yiyip su içiyor ve tuvalete gidiyordu, ilk zamanlar, aşı ağır geldi herhalde küçük bedenine diye olağan karşıladım fakat zamanla değişen hiç bir şey olmuyordu, aradan 1 ay geçmişti ki, bir anda kustu, salonun ortasına öylece, yarım saat sonra bir daha, hemen koşa koşa veterinere götürdüm, tahliller falan derken, bağırsak enfeksiyonu teşhisi kondu, değerleri çok kritik seviyedeydi, doktor kurtaramayabiliriz dedi...
İnanılır gibi değil, bir kez olsun sokağa çıkmamış, evde hijyenli bir ortamda düzenli besleniyorken hatta tuvaletten çıktıktan sonra ıslak bezlerle poposunu patilerini siliyorken nasıl enfeksiyon kapar bir hayvan? Tam bir hafta boyunca her gün 2 saat serum, günde 4 olmak üzere toplamda 28 antibiyotik iğne vuruldu, Artık veterinere giderken huysuzlanıyor, hırlayıp tıslıyordu, son bir kaç gün beni muayene odasına sokmadılar bile, miniğime ne muamele yaptılar hiç bilmiyorum ama teslim almaya her gidişimde kafesi ve kendisi ya boka bulanmış oluyordu ya da çişe... 7.ci günün sonunda tekrar test yapıldı ve değerlerin normale indiği görülünce tedaviye son verdik... Çok kilo kaybetmişti, ama iştahı yerine gelmişti, yine de çok az oyun oynuyor, sık sık su içip yemek yiyip uyuyordu, bir şeylerin normal olmadığının farkındaydım, sürekli gözümün önünde ve yakın takipte tutuyordum, bebeğimin bütün yaşam amacı yemek yiyip su içmek olmuştu, ne mama yetiştirebiliyordum ne de su, tabi bir o kadar da dışkılıyordu, 2-3 günde bir kum değiştirmek zorunda kalıyordum.
Bu kötü gidişata, hızla kilo kaybı da eklenince bir gün çocuğum ayağa kalkamaz oldu, gözleri, içine çökmüş yerlerde sürünüyordu, hiç bir şey yemek istemiyor, su içmiyor ölü gibi yatıyordu, bu kez farklı bir veterinere götürmeye karar verdim ve koşa koşa oraya gittik, tahliller falan derken sonuç kabus gibiydi, bütün değerleri tavan yapmıştı, vücudu proteini sindirmiyor direk idrarla dışarı atıyordu, şekeri de çok yükselmişti, daha önce uygulanan ilaçları gösterdiğimde acı gerçek ortaya çıkmıştı, karaciğerine haddinden fazla yüklenilmiş ve sonucunda ağır hasar görmüştü, veterinerimin sözleri hala kulağımda benden mucize bekleme dedi, serum verdi, bitkisel tedaviye başladık, ve 3. gün de şaka gibi bir anda atmaca gibi olmuştu oğluşum, Son bir serum daha verdi veterinerimiz ve mutlu mesut eve döndük, iştahı açılmış, neşesi yerine gelmiş ve iyice çenesi düşmüştü resmen konuşuyordu artık bizimle Mırlamayla karışık Anne bile dediğine defalarca şahidim, Ne zaman seslensem o da bana mırlayarak karşılık verir olmuştu, tekrar oyunlar oynamaya başladık, eski performansına dönmüş çılgınlar gibi yemek yiyip su içmeye başlamıştı, bir süre kilo alır gibi oldu, bitkisel tedaviye devam ettik, mümkün olduğunca son parama kadar gidip sevdiği mamalardan konservelerden alıyordum, Ocak ortası gibi sefere gidecektim, miu da annemle kayseriye gidecek ve artık hayatına orada devam edecekti, hatta bi kaç güne kadar rezervasyon yaptırmayı da düşünüyordum, fakat tarih 17 aralığı gösterdiğinde bir anda yine fenalaştı kuzucum, yine ayağa kalkamıyor, yerlerde sürünüyordu, gözleri içine çökmüş, ne yemek yiyebiliyor ne de su içebiliyordu, ve ben hayatım boyunca pişman olacağım o kararı verdim, artık veteriner yok, zaten borçlu olduğum için götürmeye yüzüm de yok kaderine bırakalım, aylardır serumdu, iğneydi, ilaçlardı çocuğum acı ve eziyet çekiyordu, o iyi olduğu zamanlarda bile kim bilir bize anlatamadığı, ne ağrıları sıkıntıları vardı...
3 gün boyunca daha önce olduğu gibi mamasını püre haline getirip şırıngayla verdim, şırıngayla su içirdim ama yetmedi işte, kulağına eğilip, tamam dedim bebeğim 1 gün daha dayan, yarın söz seni veterinere götürücem, serum taktırıcaz iyileşeceksin yine dedim fakat... geç kalmıştım Allah benim belamı versin geç kalmıştım, 20 Aralığı 21 aralığa bağlayan gece yani dün saat 00.00'da bebeğim annemin miu tepki ver oğlum demesi üzerine hıçkırarak hayatını gözlerini yumdu, annem iyi tepki veriyor dedi bi 5-10 dakika sonra kontrol ettiğimde Anne ölmüş dedim ve sadece cansız bedenine bakakaldım, nefes almıyordu, o küçük göbüşüne elimi koydum ama hiç hareket yoktu, panikle minik yastığından kaldırdığımda cansız bedeni tutamadığım yerlerinden saldı kendini, boynu geriye düşmüştü ellerim titreyerek kaldırdım boynunu, o minicik portakal kafası avucumdaydı, bedeni sıcacıktı, annem bağıra bağıra ağlamaya başladı, ben panikle kalp masayı yapmaya çalıştım ama kalbi nerede onu bile bilmiyordum, nasıl yapılır bilmiyordum, sadece çabaladım işte belki geri gelir diye, çaresizce... o ana kadar kendimi tuttum ama daha fazla tutamayacağımı anladığım da cansız bedenini göz yaşları içinde ki anneme teslim edip banyoya koştum, erkeğiz ya ağladığımızı kimse görsün istemeyiz, ama bunun karşısında durabilmek mümkün değildi, yüzüme bi su çarpıp en yakın odada ki yatağa attım kendimi, bağıra bağıra ağlamak, haykırmak istiyordum, kalbim sıkışıyordu, sesimi bastırmaya çalışıyordum, içimden geldiği gibi ağlayamıyordum bile... ne kadar kaldım o yatakta bilmiyorum, kalkıp annemin kucağından aldım, sarıldım öptüm, okşadım, gözleri açıktı, kapadım yavaşca, sessizce ağladım, göz yaşlarım tüylerini sırılsıklam yapmıştı, üşümesin diye kurulamaya çalıştım elimle... sonra o minik pipisinden idrar akmaya başladı... o an öldüğüne kesin olarak ikna olmuştum... o ana kadar sanki canlanacakmış gibi o minik patileriyle beni ittirecekmiş gibi hissediyordum ama o gelen sıvıyla her şey bitmişti, koltuğa usulca yatırdım, poposunun altına peçete koydum ve sadece bakakaldım, bu nasıl bir acı ancak yaşayanlar bilir, hayatımda ilk kez bir yakınımı kaybetmiştim, büyükbabam öldüğünde bile bu kadar üzülmemiştim, kalbimi birisi böyle avucuna almış sımsıkı sıkıyor gibiydi... nefes alamıyordum, en sevdiği örtüsüne sardık ve en sevdiği oyuncaklarıyla beyaz bi yatak kılıfına sarıp bahçeye indik, daha bedeni sıcacıktı, kendimden tiksinerek, nefret ederek minik kedimin o küçücük mezarını kazdım, topraga vurduğum her kazmayı aslında kendime vuruyordum, bir gün önce götürüp serum taktırsam belki de şuan yaşıyor olacaktı, ona sormadan ona danışmadan onun adına karar verdim, o daha pes etmemişken, can çekişiyorken ben pes etmiştim...
Tam mezarını kapatmışken, polisler geldi, yamuk bir ağızla napıyonuz siz burda dedi, ben konuşamadım, annem ağlayarak durumu izah etti, Allah biliyor ya o an kürekle kafasını boynundan ayırmak istedim polisin... Ellerim tir tir titriyordu, görebilir miyim dedi, itiraz etmenin faydası olmayacağını biliyordum, hiç bir şey söylemeden minik bedenine zarar vermeden çukuru yeniden açtım, toprağa bulanmış beyaz yastık kılıfının içinden çıkardım, sardığım siyah örtüyü biraz araladığım da o dünya güzeli yüzü avcuma düştü, yıkıldım ulan yıkıldım ya ! Bağıra bağıra koyverdim o an kendimi, polisler bişeyler konuşuyordu, tamam kapatabilirsin dediğini hatırlıyorum ama kapatamadım, o portakal kafasını avcuma dayayıp uyumayı çok severdi, aynı öyleydi yine, kafası avucumda gözleri yumuk... sevdim ağlaya ağlaya, hıçkıra hıçkıra sevdim, ve tekrar sarıp sarmalayıp toprağın altına usulca yerleştirdim, ellerimle örttüm üstünü, Annemle ağlaya ağlaya eve girdik, tir tir titriyordum, battaniyenin altına sokuldum, bir an önce uyumak, unutmak istiyordum, ama bir an olsun kendimi suçlamaktan vazgeçemiyordum, uyumam sabahın ilk ışıklarını buldu,
Bugün 7 ay sonra ilk kez onun sesi, onun mırıltısı onun sıcaklığı olmadan uyandım, evin her yerinde, her köşesinde, nereye baksam onu görüyordum, saatlerdir durup durup tekrar ağlıyorum, bunu nasıl atalatacağım hiç bir fikrim yok, bunun üstesinden nasıl geleceğim hiç bir fikrim yok, onsuz nasıl yaşayacağım hiç bir fikrim yok, Ölümünün çaresizliğiyle nasıl baş edeceğim hiç bir fikrim yok...
Huzur içinde uyu benim dünya güzeli oğluşum Miu'm... Umarım gittiği yerde mutludur, umarım orada korkacağı şeyler yoktur, çok ürkekti çünkü, yalnız hiç kalamazdı :( ne yapar ne eder oralarda bir başına hiç bilmiyorum... günlerdir kapalı olan hava ise bugün günlük güneşlik, bu bir işaret mi bilmiyorum ama öyle düşünüyorum öyle olsun...
Miu'm beni duyuyorsan, affet beni aşkım... Güzel kedim benim, öbür tarafta görüşücez bitanem sonsuza dek birlikte olacağız... Seni seviyorum...
Son olarak Aşağıda ki şarkıyı kedime armağan ediyorum...
Bundan 7 ay önce, uzun ve yorucu bir seferin ardından, meslekten ayrılma girişimleriyle geçen 6 ay üzerine iyi kötü mutlu olduğum bir işe nihayet girmiştim, gerek motorsuzluk gerek borçlar gerek yalnızlık ağır bir depresyon hali içersindeydim, Annem bir kaç günlüğüne bana destek olmak adına yanıma gelmişti, bir akşam en yakın arkadaşlarımdan birisi elinde 2 yavru kediyle çıkageldi, bunlardan birisi senin ama hangisi sen karar ver dedi, Annemle yavrulara şöyle bir baktık, daha önce kuş bile beslememiştim, kedileri de pek sevmezdim, daha çok köpeklere karşı sevgi duyuyordum fakat bahçeli evde oturmadığımız için hayvana eziyet olmaması açısından hiç sahiplenme girişiminde bulunmamıştım...
Yavrulara uzun uzun baktık, ikisi de bir avuç o kadar tatlılardı ki, Arkadaşım kucağında tutuyordu, dedim serbest bırak hayvanları, biz değil onlar bizi seçsin... Miniklerden biri arkadaşımın yanına hemencecik yattı, üzgün ve ürkek görünüyordu, diğeri ise bir anda fıldır fıldır evin içinde gezinmeye başladı, her köşeye giriyordu, enerji, hayat doluydu, uzunca bir keşif dolaşmasının üzerine kendisine bir yer seçti ve miskinlik yapmaya başladı, dedim kararımızı verdik... uzun kulaklı, çelimsiz ama bir o kadar heyecanlı bir tekirimiz oluvermişti, çizgileri o kadar güzeldi ki, sanki uzun kollu giymişte kollarını sıvamış gibi duruyordu ön patilerinde ki çizgiler. Arkadaşım diğer ufaklığı alıp gitti, biraz mama, biraz kum bıraktılar, Kuzucuğumla aşkımız o gün başlamıştı,
Belki de dünyanın en meraklı kedisini sahiplenmiştim, ilk haftanın acemiliğini annemle birlikte atlatınca annem gitti ve biz başbaşa kaldık, ben sabahları işe gidiyor, akşam geç saatlerde dönüyordum, genelde hava karardığı için farkettim ki yavru karanlıktan korkuyor, artık sabahları ışığı açık bırakıp gidiyordum, ama aklım onda kalıyordu, O dönem de bir arkadaşımla birlikte yaşama kararı aldık, o nispeten benden daha erken saatte evde oluyordu, bir nebze olsun miniğim evde daha az süre yalnız kalacaktı.
Günler geçmeye başladıkça baktım ki depresyonum bir anda kaybolup gitmişti, işten eve koşa koşa dönüyor, miniğimle oynaşıyor sevişiyorduk, gün be gün büyüyordu ufaklık, ama değişmeyen tek şey, her gece boynuma kıvrılıp uyuyor olmasıydı, ben yatağa yattığım zaman mırıl mırıl gelir boynuma kıvrılır, tatlı tatlı masajlar yaparak beni uyutur sonra da kalkıp ya ayak ucuma ya da yastığın diğer ucuna o portakal kafasını yaslayıp uyurdu, sabah kim önce uyanırsa diğerini uyandırırdı, artık alarm kurmama gerek kalmamıştı, o küçücük ıslak diliyle yüzümü bir güzel yıkayarak uyandırırdı beni, uyanmadığım zaman direk gözlerime saldırırdı, ta ki açılıncaya dek... güne sıcacık nefesi, meraklı bakışları ve mırıltısıyla uyanırdım,
Henüz 4 aylık olmuştu ki annem, kardeşim ve teyzem geldiler, yazı birlikte geçirecektik, 4 aylık olmasına rağmen ancak o zaman isim koyabilmiştik miniğime, hiç bir şey yakıştıramıyordum, patileriyle boks yapmayı çok sevdiği için önce rocky koyduk sonra dedim olmaz, başka bir sürü isim üzerine miu olsun dedik, çünkü o minik narin kibar sesiyle miyav dediğil de miyuv diyordu :) İsmine çok kısa bir sürede alışmıştı, sanıyorum mutluydu da isminden, Her şey o kadar güzeldi ki onunla, fakat aksilik işte belki de miniğimin kaderinin yazıldığı gün, işte olduğum saatlerde kardeşim aradı, bizim ufaklık arıyla oynarken, hain arı bunu sokmuş, patisi ve çenesi şişmiş, daha önce böyle bir şeyle karşılaşmadığımız için panik olduk, veterinere götürün dedim, Götürdüler, ben de şans o gün mesaiye kaldım ve eve geç döndüm, sabah işe giderken bıraktığım kediden eser yoktu, sessiz sakin, durulmuş böyle sanki bana kızmış bir haldeydi, veteriner de aşı zor yapmışlar bir kaç defa iğneyi saplamak zorunda kalmış veteriner hekim, kuzucum bayağı ağlamış bağrınmış, çırpınmış, yanında her ne kadar tanıdığı yüzler kardeşim ve teyzem olsa da ben yokum, korkmuş işte, haftalar geçmesine rağmen kuzucuğum sanki depresyonda gibiydi, sürekli yatıyor, oyun oynamıyor sadece yemek yiyip su içiyor ve tuvalete gidiyordu, ilk zamanlar, aşı ağır geldi herhalde küçük bedenine diye olağan karşıladım fakat zamanla değişen hiç bir şey olmuyordu, aradan 1 ay geçmişti ki, bir anda kustu, salonun ortasına öylece, yarım saat sonra bir daha, hemen koşa koşa veterinere götürdüm, tahliller falan derken, bağırsak enfeksiyonu teşhisi kondu, değerleri çok kritik seviyedeydi, doktor kurtaramayabiliriz dedi...
İnanılır gibi değil, bir kez olsun sokağa çıkmamış, evde hijyenli bir ortamda düzenli besleniyorken hatta tuvaletten çıktıktan sonra ıslak bezlerle poposunu patilerini siliyorken nasıl enfeksiyon kapar bir hayvan? Tam bir hafta boyunca her gün 2 saat serum, günde 4 olmak üzere toplamda 28 antibiyotik iğne vuruldu, Artık veterinere giderken huysuzlanıyor, hırlayıp tıslıyordu, son bir kaç gün beni muayene odasına sokmadılar bile, miniğime ne muamele yaptılar hiç bilmiyorum ama teslim almaya her gidişimde kafesi ve kendisi ya boka bulanmış oluyordu ya da çişe... 7.ci günün sonunda tekrar test yapıldı ve değerlerin normale indiği görülünce tedaviye son verdik... Çok kilo kaybetmişti, ama iştahı yerine gelmişti, yine de çok az oyun oynuyor, sık sık su içip yemek yiyip uyuyordu, bir şeylerin normal olmadığının farkındaydım, sürekli gözümün önünde ve yakın takipte tutuyordum, bebeğimin bütün yaşam amacı yemek yiyip su içmek olmuştu, ne mama yetiştirebiliyordum ne de su, tabi bir o kadar da dışkılıyordu, 2-3 günde bir kum değiştirmek zorunda kalıyordum.
Bu kötü gidişata, hızla kilo kaybı da eklenince bir gün çocuğum ayağa kalkamaz oldu, gözleri, içine çökmüş yerlerde sürünüyordu, hiç bir şey yemek istemiyor, su içmiyor ölü gibi yatıyordu, bu kez farklı bir veterinere götürmeye karar verdim ve koşa koşa oraya gittik, tahliller falan derken sonuç kabus gibiydi, bütün değerleri tavan yapmıştı, vücudu proteini sindirmiyor direk idrarla dışarı atıyordu, şekeri de çok yükselmişti, daha önce uygulanan ilaçları gösterdiğimde acı gerçek ortaya çıkmıştı, karaciğerine haddinden fazla yüklenilmiş ve sonucunda ağır hasar görmüştü, veterinerimin sözleri hala kulağımda benden mucize bekleme dedi, serum verdi, bitkisel tedaviye başladık, ve 3. gün de şaka gibi bir anda atmaca gibi olmuştu oğluşum, Son bir serum daha verdi veterinerimiz ve mutlu mesut eve döndük, iştahı açılmış, neşesi yerine gelmiş ve iyice çenesi düşmüştü resmen konuşuyordu artık bizimle Mırlamayla karışık Anne bile dediğine defalarca şahidim, Ne zaman seslensem o da bana mırlayarak karşılık verir olmuştu, tekrar oyunlar oynamaya başladık, eski performansına dönmüş çılgınlar gibi yemek yiyip su içmeye başlamıştı, bir süre kilo alır gibi oldu, bitkisel tedaviye devam ettik, mümkün olduğunca son parama kadar gidip sevdiği mamalardan konservelerden alıyordum, Ocak ortası gibi sefere gidecektim, miu da annemle kayseriye gidecek ve artık hayatına orada devam edecekti, hatta bi kaç güne kadar rezervasyon yaptırmayı da düşünüyordum, fakat tarih 17 aralığı gösterdiğinde bir anda yine fenalaştı kuzucum, yine ayağa kalkamıyor, yerlerde sürünüyordu, gözleri içine çökmüş, ne yemek yiyebiliyor ne de su içebiliyordu, ve ben hayatım boyunca pişman olacağım o kararı verdim, artık veteriner yok, zaten borçlu olduğum için götürmeye yüzüm de yok kaderine bırakalım, aylardır serumdu, iğneydi, ilaçlardı çocuğum acı ve eziyet çekiyordu, o iyi olduğu zamanlarda bile kim bilir bize anlatamadığı, ne ağrıları sıkıntıları vardı...
3 gün boyunca daha önce olduğu gibi mamasını püre haline getirip şırıngayla verdim, şırıngayla su içirdim ama yetmedi işte, kulağına eğilip, tamam dedim bebeğim 1 gün daha dayan, yarın söz seni veterinere götürücem, serum taktırıcaz iyileşeceksin yine dedim fakat... geç kalmıştım Allah benim belamı versin geç kalmıştım, 20 Aralığı 21 aralığa bağlayan gece yani dün saat 00.00'da bebeğim annemin miu tepki ver oğlum demesi üzerine hıçkırarak hayatını gözlerini yumdu, annem iyi tepki veriyor dedi bi 5-10 dakika sonra kontrol ettiğimde Anne ölmüş dedim ve sadece cansız bedenine bakakaldım, nefes almıyordu, o küçük göbüşüne elimi koydum ama hiç hareket yoktu, panikle minik yastığından kaldırdığımda cansız bedeni tutamadığım yerlerinden saldı kendini, boynu geriye düşmüştü ellerim titreyerek kaldırdım boynunu, o minicik portakal kafası avucumdaydı, bedeni sıcacıktı, annem bağıra bağıra ağlamaya başladı, ben panikle kalp masayı yapmaya çalıştım ama kalbi nerede onu bile bilmiyordum, nasıl yapılır bilmiyordum, sadece çabaladım işte belki geri gelir diye, çaresizce... o ana kadar kendimi tuttum ama daha fazla tutamayacağımı anladığım da cansız bedenini göz yaşları içinde ki anneme teslim edip banyoya koştum, erkeğiz ya ağladığımızı kimse görsün istemeyiz, ama bunun karşısında durabilmek mümkün değildi, yüzüme bi su çarpıp en yakın odada ki yatağa attım kendimi, bağıra bağıra ağlamak, haykırmak istiyordum, kalbim sıkışıyordu, sesimi bastırmaya çalışıyordum, içimden geldiği gibi ağlayamıyordum bile... ne kadar kaldım o yatakta bilmiyorum, kalkıp annemin kucağından aldım, sarıldım öptüm, okşadım, gözleri açıktı, kapadım yavaşca, sessizce ağladım, göz yaşlarım tüylerini sırılsıklam yapmıştı, üşümesin diye kurulamaya çalıştım elimle... sonra o minik pipisinden idrar akmaya başladı... o an öldüğüne kesin olarak ikna olmuştum... o ana kadar sanki canlanacakmış gibi o minik patileriyle beni ittirecekmiş gibi hissediyordum ama o gelen sıvıyla her şey bitmişti, koltuğa usulca yatırdım, poposunun altına peçete koydum ve sadece bakakaldım, bu nasıl bir acı ancak yaşayanlar bilir, hayatımda ilk kez bir yakınımı kaybetmiştim, büyükbabam öldüğünde bile bu kadar üzülmemiştim, kalbimi birisi böyle avucuna almış sımsıkı sıkıyor gibiydi... nefes alamıyordum, en sevdiği örtüsüne sardık ve en sevdiği oyuncaklarıyla beyaz bi yatak kılıfına sarıp bahçeye indik, daha bedeni sıcacıktı, kendimden tiksinerek, nefret ederek minik kedimin o küçücük mezarını kazdım, topraga vurduğum her kazmayı aslında kendime vuruyordum, bir gün önce götürüp serum taktırsam belki de şuan yaşıyor olacaktı, ona sormadan ona danışmadan onun adına karar verdim, o daha pes etmemişken, can çekişiyorken ben pes etmiştim...
Tam mezarını kapatmışken, polisler geldi, yamuk bir ağızla napıyonuz siz burda dedi, ben konuşamadım, annem ağlayarak durumu izah etti, Allah biliyor ya o an kürekle kafasını boynundan ayırmak istedim polisin... Ellerim tir tir titriyordu, görebilir miyim dedi, itiraz etmenin faydası olmayacağını biliyordum, hiç bir şey söylemeden minik bedenine zarar vermeden çukuru yeniden açtım, toprağa bulanmış beyaz yastık kılıfının içinden çıkardım, sardığım siyah örtüyü biraz araladığım da o dünya güzeli yüzü avcuma düştü, yıkıldım ulan yıkıldım ya ! Bağıra bağıra koyverdim o an kendimi, polisler bişeyler konuşuyordu, tamam kapatabilirsin dediğini hatırlıyorum ama kapatamadım, o portakal kafasını avcuma dayayıp uyumayı çok severdi, aynı öyleydi yine, kafası avucumda gözleri yumuk... sevdim ağlaya ağlaya, hıçkıra hıçkıra sevdim, ve tekrar sarıp sarmalayıp toprağın altına usulca yerleştirdim, ellerimle örttüm üstünü, Annemle ağlaya ağlaya eve girdik, tir tir titriyordum, battaniyenin altına sokuldum, bir an önce uyumak, unutmak istiyordum, ama bir an olsun kendimi suçlamaktan vazgeçemiyordum, uyumam sabahın ilk ışıklarını buldu,
Bugün 7 ay sonra ilk kez onun sesi, onun mırıltısı onun sıcaklığı olmadan uyandım, evin her yerinde, her köşesinde, nereye baksam onu görüyordum, saatlerdir durup durup tekrar ağlıyorum, bunu nasıl atalatacağım hiç bir fikrim yok, bunun üstesinden nasıl geleceğim hiç bir fikrim yok, onsuz nasıl yaşayacağım hiç bir fikrim yok, Ölümünün çaresizliğiyle nasıl baş edeceğim hiç bir fikrim yok...
Huzur içinde uyu benim dünya güzeli oğluşum Miu'm... Umarım gittiği yerde mutludur, umarım orada korkacağı şeyler yoktur, çok ürkekti çünkü, yalnız hiç kalamazdı :( ne yapar ne eder oralarda bir başına hiç bilmiyorum... günlerdir kapalı olan hava ise bugün günlük güneşlik, bu bir işaret mi bilmiyorum ama öyle düşünüyorum öyle olsun...
Miu'm beni duyuyorsan, affet beni aşkım... Güzel kedim benim, öbür tarafta görüşücez bitanem sonsuza dek birlikte olacağız... Seni seviyorum...
Son olarak Aşağıda ki şarkıyı kedime armağan ediyorum...
Yorumlar
Yorum Gönder